Sinan
Osmanlı İmparatorluğu’nun gücünün en üstün olduğu bir dönemde
sanatın en üst düzeyde olduğu bir evrede
bütün bu birikimi mimarlık alanında tek isim olarak temsil edebilmiş bir mimardır. Tasarladığı yapıların büyük çoğunluğunu ve en seçkinlerini o zamanın başkenti İstanbul’da gerçekleştirir. Bu eserleri adeta bir mimarlık yarışmasına katılırcasına
yeniliklerle dolu olarak geliştirir ve topografyanın en uygun yerlerine yerleştirerek kent siluetine büyük katkılarda bulunur. Böylece İstanbul
en özgün yapı örnekleriyle sanki bir açıkhava müzesine dönüşür.
BİR PERGELİN İKİ AYAĞI GİBİ
Kayseri Sancağı’nın Ağırnas Köyü’nde kesin olarak bilemediğimiz bir tarihte (1494-1499 arasında bir yıl olabilir) doğar Sinan. Osmanlı kapıkulu sınıfına asker yetiştiren Acemi Ocağı’ndayken dülgerliği ister; ustalarını dikkatle izleyerek inşaatlarda çalışır. Kendisi bu çalışmalarda “tıpkı bir pergelin sabit ayağı gibi kararlı” olduğunu ifade eder. Diğer yandan “pergelin gezen ayağı gibi başka diyarları gezmeye özendim” der. Kanuni Sultan Süleyman döneminde yeniçeri olarak Belgrad (1521)
Rodos (1522)
Mohaç (1526)
Viyana (1529)
Alman (1532)
İran ve Bağdat (1534-35) seferlerinde bulunur. Keşif amacıyla Van Gölü’nü geçmek için malzeme ve alet sıkıntılarına rağmen toplu tüfekli üç kadırga inşa eder. Daha önceki savaşlarda da yeteneğini gösterdiği mühendislikteki başarıları nedeniyle ‘Haseki’ rütbesine getirilir. 1538’deki Karaboğdan (Moldovya) seferi sırasında
Prut Nehri üzerine kısa bir sürede inşa ettiği köprü
kendisine büyük bir başarı kazandırır; aynı yıl Mimarbaşı Acem Alisi’nin ölümü üzerine ‘Mimarbaşı’ olur.
Katıldığı seferler sırasında gördüğü Doğu ve Batı’daki çeşitli kültür eserleri
karşılaştığı acele çözüm bekleyen sorunlar
askerlikte edindiği disiplin
denetim ve örgütlenme bilgisi
Sinan’a büyük bir görgü ve deneyim kazandırmış
tasarım ve yöneticilik yeteneklerini geliştirmiş olmalıdır. Elli yıl gibi uzun bir süre mimarbaşı olarak çalışan Sinan
bu dönem içinde 477 yapı tasarlar
tasarımlarını denetler
inşa eder ya da onarır. Sinan’ın yaşamını incelediğimizde yaptıklarıyla hiçbir zaman yetinmeyip
bıkıp usanmadan düşünen
araştıran ve yenilikler ortaya koyan bir yaratıcının öyküsüyle karşılaşırız.
CAMİLERİN MİMARI
Sinan
Osmanlı mimarlığında en önemli mekân olan camilerin tasarımına önemli katkıları olan bir mimardır. Mimarbaşlığa getirildikten sonra yaptığı ilk cami olan Haseki (1539)
dönemin geleneksel bir mekânını yansıtır
herhangi bir yenilik ortaya koyamaz. Ancak bundan sonra hemen ele aldığı Üsküdar’daki Mihrimah Camisi (1540?-48)
kubbeyi üç yandan saran yarım kubbeleriyle bir sıçrama noktası olur; yapıyı bitirmeden de Şehzade Camisi’ne (1543-1548) geçer. Sinan
dört dayanaklı
tek kubbeli yapılardan başlayıp
yarım kubbeler ekleyerek mekânı zenginleştirmiş ve giderek orta mekânı yükselterek yapıyı bir piramit içine almıştır. Şehzade Camisi
dört yarım kubbesiyle kare tabana oturan merkezi kubbenin en gelişmiş örneğidir. Camide
dört ayağı destekleyen payandalar
içeride ve dışarıda bir tasarım elemanı olarak ustaca kullanılır. Oysa payandalar sadece destek amacıyla kullanılsaydı çok kaba durabilirlerdi. Sinan
bu payandaları daha sonra Süleymaniye ve Selimiye camilerinde de kullanır.
Süleymaniye’den sonra Sinan
Edirne’de gördüğü Üç Şerefeli Camisi’nin etkisiyle altıgen şema üzerinde pek çok deneme yapar. Bu denemelerde
daha önce devamlı uygulamaya çalıştığı merkezi simetrik mekân şemasından farklı olarak mekânın enine yayıldığını görüyoruz. Sinan’ın fark ettiği bir başka durum ise altıgen şemada
dikdörtgen mekânın
kubbe ve yarım kubbelerle sorunsuz olarak örtülmesidir. Her ne kadar altıgen şemayı sevmiş görünüyorsa da Sinan’ın
zaman zaman tekrar kare plana döndüğünü izliyoruz. Ancak her dönüş yenilik ve atılım doludur.
Sinan
arayışlarına devam etmeyi hiç bırakmaz. Sekizgen tabana oturan kubbesiyle Rüstem Paşa Camisi
yeni bir tasarımın ürünüdür. Denediği bu şema
Edirne’deki Selimiye Camisi’nde olgunluğa ulaşır. Osmanlı mimarlığının çok sevilen bir eseri olduğu kadar
Sinan’ın da en beğendiği yapı olan Selimiye Camisi ile Ayasofya’yı geçme arzusuna gerçekten ulaşmıştır. Taşıyıcı sistem güvenli
mekân anıtsal bir kubbe altında yalın ve bütündür. Altıgen ve sekizgen şemaların hem mekân
hem taşıyıcılık bakımından Ayasofya ile benzerliği yoktur. Selimiye’de anıtsal boyutlarda kullanılan sekizgen şema ile Ayasofya artık simge yapı olmaktan çıkmıştır.
BİR TASARIMCI VE BİLİM ADAMI
Osmanlı döneminde mimarlar devlet protokolünde çok önemli bir yer almamasına rağmen Sinan’ın konumu çok farklıdır. Üç sultanın yanında pek çok saray erkanı için de yapı tasarlayan Sinan’ın
sevilen ve beğeni toplayan bir mimar olduğu bellidir. İstanbul’a su getirmesi için Sultan Süleyman tarafından görevlendirilen Sinan
çok zor ve bilgi gerektiren bu işi başarı ile tamamlar ve sultanın takdirini kazanır. Sultan Süleyman’ın Süleymaniye gibi kendi adına yaptırdığı büyük bir caminin açılışını Sinan’a yaptırması bu takdirin en belirgin ifadesidir.
“Resmini çizip inşa ettiğim cami
mescit ve öbür önemli yapıları on üç bölüm halinde yazıp benzersiz bir risale oluşturdum
adını da ‘Tezkiretü’l Ebniye’ koydum. Umut ederim ki
kıyamete dek ona göz gezdirecek temiz yürekli dostlar
çabamdaki ciddiyet ve gayreti öğrendiklerinde insaflı bir gözle bakıp beni hayır dualarıyla anarlar
inşallah” der Sinan. Onun hayatı ve eserleri hakkında kendi anlattıkları sıradan bir kişinin insanca davranışlarını gösteren anılar niteliğindedir. Ama eserlerine bakıp çok uğraş ve bilgi isteyen karmaşık tasarım ve uygulamalarını Batı’yla karşılaştırdığımızda çok sayıda eseri inanılmaz kısa sürelerde kusursuz olarak gerçekleştirmiş bir bilge kişi karşımıza çıkar.
Sinan geleneğe körü körüne bağlı değildir. Dışa açık
analizci
gördüklerinden doğru dersler ve ilhamlar alan
onları kendi görüşleri doğrultusunda senteze ulaştıran bir tasarımcı ve bilim adamıdır. Ömrünün sonuna kadar araştıran; deneyen; topografya
kompozisyon
mekân
kütle ve strüktür sorunlarına yeni çözümler arayan ve gelişmiş
değişik örnekler sunan Sinan
Osmanlı ve hatta İslam mimarisinin simgesidir.
(alıntı thy.com)
Kemerburgaz kemeri
Selimiye Camii
| Resim ufaltılmıştır. Orjinal halini görmek için buraya tıklayın (Orjinali: 800x600 ve 84KB) |
Süleymaniye Camii-İstanbul
Mostar köprüsü
Drama köprüsü
Kanuni Sultan Süleyman Köprüsü