2 Ağustos 1990 tarihinde Irak birlikleri
Kuveyt sınırını geçerek bir anda bu ülkeyi işgal ettiler. Askeri ve toprak olarak küçük
zengin petrol kaynakları açısından büyük olan bu ülkenin yönetimini elinde bulunduran 350eyh Ahmed El-Sabah ise çareyi ülkeyi zırhlı arabası ile terk ederek Suudi Arabistan'a kaçmakta buldu.
Irak kuvvetleri
Kuveyt Radyosu'na girdiği sırada radyo canlı yayındaydı ve dünyadan yardım isteyen yayın yapıyordu. Irak'ın bu ani işgali
tüm dünyada şok etkisi yarattı. Birleşmiş Milletler Konseyi acilen toplandı. Bir tek Yemen'in çekimser kaldığı oylamanın ardından Irak kuvvetlerinin derhal geri çekilmesi yönünde uyarı kararı alındığı açıklandı.
Dönemin ABD Başkanı George Bush
Irak'ın Kuveyt'ten çekilmemesi durumunda askeri müdahaleden yana tavrını koydu ve Irak'ın bu girişimi sonrasında en kısa sürede bütün güçlerini geri çekmemesi durumunda "Askeri müdahele dair her türlü yaptırımı düşündüklerini" açıkladı.
Irak'ın işgaline tek tepki gösteren büyük ülke ABD olmadı. Rusya ve Çin'de Irak'ın kuvvetlerini geri çekmesi gerektiği uyarısında bulundular. Irak'ın bu girişimi
ilk bakışta çok meydan okuyan ve cüretkar bir tavır gibi göründüğü için korku salmadı değil.
Irak
dünya daha işgal şokunu yaşarken Kuveyt'in kendilerinin bir eyaleti olacağını ve bölgeye gerçek devrimi getireceğini açıkladı. Bütün bu gelişmeleri planlayan ve yöneten bir tek kişi vardı. O da tabii ki Irak Devlet Başkanı Saddam Hüseyin idi.
Gelişmeler Ortadoğu'daki birçok ülkeyi germişti. Türkiye dahil birçok ülke ne olacak diye beklerken bir yandan birliklerini alarma geçirdi. Ancak gelişmelerden en çok rahatsız olan ülke İsrail'di. İsrail
derhal harekete geçerek endişesini belirtiyor
duruma derhal müdahele edilmemesi halinde 1930'lı yıllarda Avrupa'da yaşananların tekrarının olabileceği uyarısında bulunuyordu.
Dönemin İsrail Dışişleri bakanı Moshe Arens
uluslararası çevrelerin Saddam Hüseyin'in bu tarz sertliklerine müsamaha gösterilmesi durumunda devam edeceği kaygısını açıklıyordu.
Irak'ın bu hareketi
sadece uluslararası bir ihlal değildi. Küçük bir ülkenin işgalinin bu kadar rahatsızlık yaratmasının daha önemli bir sebebi vardı: Petrol. Kuveyt
dünyanın en büyük petrol üreticilerinden biri idi. Ve herkes Saddam'ın bu işgalinin ardındaki gerçeğin onun bu petrollerde gözünün olduğunu biliyordu. Bu maddi gelir dışında aynı zamanda dünya çapında güç demekti. Saddam Hüseyin'in de asıl sahip olmak istediği buydu.
Bu gerçeğin doğrultusunda hareket eden ABD'nin Devlet Başkanı George Bush
işgalden 4 gün sonra TV'den halka hitaben yaptığı konuşmasında "Bu durumun ABD için gelecekte ekonomik getirisinin yıkıcı olacağını ve uzun vadede dünyayı olumsuz etkileyeceğine" dikkat çekti. 6 Ağustos 1990 tarihinde bu bakış açısında hareket eden BM
konu ile ilgili olarak ikinci tasarıyı onayladı ve Irak'ın sözkonusu eylemine son verene kadar yaptırım uygulayacağını karara bağladı. (Bu tasarı 11 yıldan beri yürürlükte)
1991'in Ocak ayında uluslararası gücün
Saddam Hüseyin'i ve kuvvetlerini Kuveyt'ten çıkarmak için güç kullanacakları kesinleşmişti. Artık savaşın başlaması an nmeselesi idi. Saddam'a tanınan süre
15 Ocak'ta doluyordu. Bu atmosferde verilen süreden 10 gün kadar önce dönemin Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Perez de Cuellar
Saddam'ı kararından vazgeçirmek için son kez uyarmak amaçlı bir görüşme yaptı. Ancak bu görüşme
sadece Saddam Hüseyin'in kararından döndüremedi. 9 Ocak'ta ise ABD Sözcüsü James Baker ile Irak Dışişleri Bakanı Tarık Aziz arasındaki görüşmede başarısızlıkla sonuçlandı. 12 Ocak'ta Washington'da
ABD Senatosu "Savaş kararını" onayladı. Ve süreç başladı.
Irak diktatörü Saddam Hüseyin
küçük ülke Kuveyt'i işgal etmiş ve bütün uluslararası uyarılara rağmen buradan çıkmayacağını her fırsatta ifade etmişti. Ona göre bütün bu uyarılar
kibirli batının bir gösterisi idi. Ayrıca batılı ülkelerin kendisine bir müdahele etmesi durumunda Saddam Hüseyin'in Irak'ın gücünü gösterecekti.
10 yıl önceydi ve bütün uyarıları kulak arkası eden Saddam Hüseyin'in
Irak'ın başkentine düşen ilk bomba
modern savaşın habercisi oluyordu. Batılı ülkeler
Irak güçlerini Kuveyt'ten çıkarmak amacı ile yeni çağın üretimi ve harikası sayılabilecek bütün modern silahları
akıllı bombaları ve radara yakalanmayan uçakları ile Bağdat'ı vurmaya başladı.
Batı
Saddam Hüseyin gibi düşünmüyor
savaşın yüksek teknolojili silahlar sayesinde kısa süreceği görüşünde birleşiyordu. Tüm dünya bu arada hayretle ilk kez tanık olduğu birşeyden gözünü alamıyordu. Bir TV kanalı
tüm dünyaya savaşı naklen yayınlıyordu. İnsanlar naklen futbol müsabakası izler gibi körfez savaşını izliyor
Irak'a düşen bombaları
yerden havaya atılan binlerce uçaksavar mermisinin ışığına odaklanıyordu.
Her zaman olduğu gibi kimi haberciler
bu kez de haberin tam kaynağına oturmuştu. Peter Arnet
John Hollyman
Bernard Show gibi savaşı naklen anlatan muhabirler dünyanın bir anda tanıdığı isimler olmuştu.
Çokuluslu güç
16 Aralık saat 23:30'da harekete geçti. ABD ve İngiliz uçak gemilerinden ateşlenen füzelerin ardından Suudi Arabistan'dan ve diğer bölgelerden kalkan uçaklar ve helikopterler
Irak'a ait bütün güçleri vurmaya başladı. 'Çöl fırtınası'başlamıştı. 24 saat içinde binden fazla uçak sorti yaptı. Bağdat'ta yağmur gibi bomba yağıyordu. Çoğu sivil binlerce insan hayatını kaybetmişti.
Yoğun hava saldırısı tam 6 hafta sürmüştü. Bunu 4 günlük kara harekatı izledi. Bu savaşın sonunda dünyada savaş teknolojinin vardığı noktanın neler yapabileğine dair hiçbir kuşku kalmamıştı. Birçok hedefin sadece bir savaş uçağı ile tahrip edilebileceğinin ispatlandığı bir çağ başlamıştı artık.
ABD'ye ait F-15'ler
F-16'lar
F-22'ler Irak'a ait birçok askeri hedefi darmadağın etmişti. Savaş sırasında ve sonrasında ise herkes radara yakalanmayan hayalet uçak F-117'i konuşuyordu. 27 350ubat'ta ABD Başkanı George Bush
TV'ye çıktı ve zafere ulaştıklarını ilan etti. Irak kuvvetleri mağlup olmuş ve eve dönüyorlardı.
Saddam Hüseyin
Saddam Hüseyin
yirmi yılı aşkındır süredir 'devlet başkanlığı'yaptığı Irak'ın kaderine hükmediyor. Saddam liderliğinde Irak
komşusu İran'la uzun ve kanlı bir savaş yaşadı
diğer komşusu Kuveyt'i de işgal etti. Irak
Arap dünyasının pek çok üyesiyle de sorunlu ilişkiler yaşadı. Bu durum
biraz değişmekte olsa bile hala Irak'a yönelik şüpheler ve sakınma hali ortadan kalkmış değil.
Saddam Hüseyin
sadece bölgesel dengelere ve komşularına yönelik bir 'tehdit'olmakla kalmadı. Saddam
kurduğu müthiş baskıcı bir yönetim mekanizmasıyla kendisine muhalefet eden herkesi acımasızca susuturdu. Saddam
iktidarını korumak için gerektiğinde herkesi harcayabildi. Sürgünde yaşayan Iraklı eski bir diplomat
Saddam'ın 'yönetimi anlayışını'şöyle tanımlıyor: "Saddam
Bağdat'taki koltuğunu korumak için tüm ülkeyi feda edebilecek bir diktatör."
Körfez Savaşı'nın ardından uygulamaya konulan uluslararası ambargo nedeniyle Irak halkı müthiş bir sefalet içinde yaşıyor. Yetersiz beslenme
- sıkıntısı ve kötü yaşam koşulları nedeniyle
başta çocuklar olmak üzere
Irak halkı 'kırılıyor'. Ama
ambargonun kalkması için kendisinden istenilen koşulları yerine getirmemekte direnen Saddam
hala savaşı kendilerinin kazandığını iddia ederek 'Arap dünyasının yeni çağ kahramanı'rolünü severek oynuyor. Yönetime yakın olanlar 'rahat ama tedirgin'; 'sıradan Iraklı'ise 'aç ama yine de tedirgin'bir hayat sürüyor.